-
Avrupa Birliği'ne üyelik başvurusu yapan ülkelerin yaşam kalitesiyle ilgili hususlar, başvuru yapan ülkelerin değerlendirilmesine yönelik 'Kopenhag Kriterleri'nin' politik ve ekonomik standartlarını sosyal açıdan tamamlayıcı niteliktedir.
-
Türk toplumunun büyük çoğunluğu genel anlamda yaşamlarından memnun olduklarını belirtmektedir. En memnun oldukları alanlar kişisel sağlıkları ve aile yaşantısıdır. Özellikle 'sağlık durumunun nasıl olduğu yönünde sorulan soruya cevap verenlerin büyük çoğunluğu 'sağlığım çok iyi' 'sağlık yönünden hiçbir şikayetim yok' gibi cevaplar vermiştir. En az memnun oldukları alanlar ise, doğrudan devletin sorumlu olduğu sağlık hizmetleri, eğitim ve yaşam standardı gibi alanlardır.
-
Türkiye'de düzensiz ama hızlı bir nüfus büyümesi vardır. Nüfus olarak Almanya'dan sonra Avrupa'da ikinci büyük ülke olan Türkiye'nin sahip olduğu yerli ürünleri 16 AB ülkesinden daha büyük bir orana sahiptir. Türkiye'nin ekonomik büyümesinde yerli girişimcilerin çalışmaları (tekstil, endüstriyel ürünler vb) etkin olmuştur. Bu kapsamda İstanbul holdingleşmenin ve endüstrileşmenin merkezi olarak sayılmaktadır.
-
Dünyanın çeşitli ülkelerinde toplam 3.1 milyon Türk göçmen olarak yaşamaktadır. Türkiye'den yabancı ülkelere değişik zamanlarda göç eden Türklerin göç etmelerindeki en büyük sebep, iyi yaşam koşulları ve yaşam standartlarının Türkiye'ye göre daha üst seviyelerde olmasıdır. 1961 yılında Almanya ile Türkiye arasında imzalanan vasıfsız işçi alımını öngören anlaşma sonrasında pek çok Türk vatandaşı Almanya'ya gitmiş ve oraya yerleşmiştir. Bu göç Almanya'nın dışında başta Avrupa ülkeleri (Fransa, Hollanda, İngiltere vb.) olmak üzere dünyanın pek çok ülkesine yönelik gerçekleşmiştir.
-
Türk toplumunun büyük çoğunluğu, laiklik anlayışıyla dini ibadetleri yerine getirme arasında bir problem olduğunu düşünmemektedir. Ayrıca büyük çoğunluk şeriat düzenine karşı laik düzeni desteklemekte ve tercih etmektedir.
-
Resmi kurumlarda uygulanan başörtüsü takma yasağına karşı kadınların bakışı farklılıklar içermekle birlikte, TESEV tarafından 2006 yılında yapılan bir araştırmada her sekiz kadından üçünün başörtüsü takmadığı ve toplumun %37'lik bir kesiminin başörtüsüz olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Diğer yandan toplumun büyük çoğunluğu, camiye giderek yada cami dışında (ev, iş vb) ibadetlerini yerine getirmeye çalıştıklarını belirtmektedir. Bu konudaki ankete, erkekler %75, Kadınlar ise %85 oranında 'hafta en az bir defa ibadet yaparım' cevabını vermişlerdir.
-
Türkiye'nin en büyük etnik grubu olan Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde okur yazarlığın az olduğu, çocuk ölümlerinin çok görüldüğü ve yaşam uzunluğunun batıya göre yaklaşık yedi yıl düşük olduğu, sosyal koşullarının yok denecek ölçülerde seyrettiği ve buradaki toplumun baskı altında tutulduklarının göze çarptığı belirtilmiştir. Ayrıca, işsizlik oranının batıya göre yüksek boyutlarda olması, hane halkı gelirinin ülke averajlarının çok altında kalması ve halen bu bölgelerde silahlı çatışmaların (terörle mücadelenin) devam ediyor olması buradaki vatandaşların yaşam kalitesinin aşağı seviyelerde olduğu yönünde değerlendirilmiştir.
-
Kırsaldan şehirlere gerçekleşen göç sonucu Türkiye'nin büyük şehirlerinde nüfus yoğunluğunun oluştuğu belirtilmiş, özellikle sekiz şehrinin (İstanbul:9.1 milyon, Ankara:3.5 milyon, İzmir:2.7 milyon vb.) nüfusunun bir milyonu aştığı, İstanbul'un Paris'ten sonra Avrupa'da nüfusu en kalabalık şehir olduğu, Türkiye'nin AB ülkelerine göre daha çok sayıda kalabalık şehirleri olduğu (Fransa:dört, Almanya:üç, İtalya:üç, İspanya:iki, İngiltere:bir) eleştirilmiştir.
-
Büyük şehirlerde göç sonucu artan nüfus oranlarının bu şehirlerde kalabalıklar oluşturduğu, bununda tıkanıklık sorununu meydana getirdiği vurgulanmaktadır. Avrupa Yaşam Kalitesi Anketi verilerine göre, Türkiye'de evden işe veya işten eve geliş gidişte ulaşımın ortalama 45 dakika sürdüğü, bununda AB ülkelerindeki averajların beş (5) dakika üzerinde olduğu, İngiltere'ye göre ise averajın altı (6) dakika üzerinde olduğu belirtilmiştir.
-
Türkiye'de yaşam süresinin sürekli arttığı, 1995 ve 2005 yılları arasında ortalama yaşam süresi erkekler için 3,3 yıl ve kadınlar için de 3,6 yıl artarak erkeklerde 68.9'a, kadınlarda ise 73.8'e yükselmiştir. Ancak, Türkiye'deki genel yaşam süresi ortalaması, AB15 eski üye ülke ve AB10 yeni üye ülke vatandaşlarınınkinden daha düşük olduğu eleştirilmiştir.
-
Türkiye'de genel yaşam memnuniyetinin en önemli belirleyici unsurlarını, AB ülkelerinde olduğu gibi, sağlık, başka kişilere güven, kamu politikalarından memnuniyet ile gelir oluşturmaktadır.
-
Nüfusunun yüzde 29'u 15 yaşın altında olan Türkiye'nin, AB'nin genç nüfusundan 2/3 katı daha fazla olması ve AB'nin yaşlı nüfusunun Türkiye'nin yaşlı nüfusundan iki buçuk kat daha fazla olması, Türkiye ile AB ülkeleri yaş grupları arasında en belirgin fark olarak görülmektedir. Genç ve dinamik bir topluma sahip olan Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en büyük sorunun kamu sağlığının düzelmesi, okulu bırakan gençlerin sayısının artmasıyla oluşan istihdam talebine karşılık iş arzının artırılması olarak görülmektedir.
-
Türkiye'de eğitimde kademe kademe iyileşmenin görüldüğü, 1995 yılında devlet bütçesinin %2.3'ünün eğitime ayrılırken bu oranın 2005 yılında %3.8'inin ayrılarak savunma harcamalarının da üzerine çıktığı vurgusu yapılmıştır. Ayrıca, 1997 yılından sonra zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılmasıyla 12-14 yaş aralığındaki çalışan çocukların sayısında da düşüşler görüldüğü, 1990 yılında %24 oranında çalışan çocuk bulunurken, bu oranın 2003 yılında %4'e düştüğü belirtilmiştir. Ancak, teknik okulların oranının AB ülkelerindeki oranların çok altında olduğu eleştirilmiştir.
-
Türkiye'de her yıl bir milyon insanın eğitim sistemine katıldığı ve bu durumun bazı bölgelerde, aşırı kalabalık veya dönüşümlü okul sistemini ortaya çıkardığı belirtilmiştir. Yetişkinlerin %8'inin hiçbir eğitimi olmadığı, eğitimli olan yetişkinlerin de yarısından fazlasının sadece ilköğretim seviyesinde eğitim gördüğü ve bu haliyle Türkiye'deki genel eğitim seviyesinin, AB devletleri'nde bulunan seviyenin çok altında olduğu raporda vurgulanmıştır. Ayrıca bu kapsamda, OECD tarafından 2005 yılında yapılan 41 gelişmiş endüstri toplumunda 15 yaşındaki 6.000 çocuğun testini içeren değerlendirmede, Türk öğrencilerin, OECD ortalamasının fen bilimleri testinde %13, matematik testinde %15, okuma testinde ise %12 altında kaldığı örnek olarak verilmiştir.
-
Avrupa'da ekonomi, ticaret ve halkla ilişkiler konusunda uluslararası iletişim dili İngilizcedir. Türkiye, turizmde görülen artış ve elit Türk eğitimi sayesinde bir Avrupa dilini akıcı olarak konuşmanın gereğini görmüştür. Ancak, Avrupa Yaşam Kalitesi (EQLS) bulgularına göre Türklerin %22'si İngilizce hakkında biraz bilgiye sahiptir. Bu durum İrlanda ve İngiltere dışındaki Bulgaristan ve AB15 eski üye ülkedeki oranlardan düşüktür.
-
İşgücüne katılan yetişkin Türklerin oranı AB ülkelerinde görülenden çok daha azdır. İşgücünün önemli bir oranı güvencesiz, günlük ücretli işlerde istihdam edilmekte ya da serbest meslek sahibidir ve sekizde birinden fazlası ücretsiz aile işçileridir. Türkler genellikle işlerinin olumlu taraflarını görmekle beraber, AB Üye Devletleri'ndeki çalışanlarla karşılaştırıldığında işlerini genellikle daha stresli, sıkıcı ya da tehlikeli bulmaktadırlar.
-
Türkiye'de, yetişkin nüfusun iş gücünde değerlendirilmesinde AB'nin eski ve yeni üye devletlerine göre farklılıklar gösterdiği belirtilmektedir. Buna göre, AB ülkelerinde yetişkin nüfusun hemen hemen yarısının istihdam edildiği (iş sağlama), Türkiye'de ise yetişkin nüfusun sadece %34'ünün istihdam edildiği belirtilmiştir. Ancak, bu durumda toplumun üçte birine yakın bir kesimini oluşturan ve hiçbir ücret alamayan ev-hanımı faktörünün de etkili olduğu değerlendirilmektedir.
-
AB ülkelerinde emekli insanların yüzde olarak Türkiye'den iki kat daha fazla olduğu, bunun sebebinin de AB ülkelerinde yaşam uzunluğunun ve sosyal güvenlik sistemlerinin Türkiye'ye göre daha iyi durumda olduğu belirtilmektedir. Bu konuda, AB vatandaşlarının Türk çalışanlara göre emekli olurken çok kolay bir şekilde bu hakkını elde ettiği ve herhangi bir maaş kaybının olmadığı örnek olarak gösterilmiştir.
-
Türkiye'de istihdamda (iş sağlama) resmi olmayan ve elinde yazılı bir iş kontratı bulunmayan çalışan oranının %53 düzeylerinde olduğu, bu durumun, AB ülkelerinde iş gücü nüfusunun %90'ının yazılı bir iş kontratı altında çalışması durumuyla keskin bir şekilde çeliştiği eleştirilmiştir.
-
Türkiye'de istihdam edilen çalışanların AB15 eski üye ülkelerin çalışanlarına nazaran işleriyle ilgili daha negatif ve olumsuz çalışma şartlarıyla karşı karşıya kaldıkları sonucu ortaya çıkmaktadır.
-
Türkiye çalışanları, AB ülkeleri çalışanlarına göre, çalışma şartlarının getirdikleri talepler ile ailesine karşı yükümlü olduğu sorumlulukları yerine getirme arasındaki dengeyi sağlayamamaktadır. Avrupa Yaşam Kalitesi Anketi (EQLS) verilerine göre, çalışan Türklerin % 50'si evle ilgili işler ve aileyle ilgilenmeye ayda bir defa zaman ayırabilmektedir. Bu durumun, AB10 yeni üye ülkeler ve AB15 eski üye ülkelerdeki oranlara göre çok yüksek olduğu eleştirilmiştir.
-
Türkiye'de aileler geçim geliri olarak aile fertlerinden bir veya bir kaçının gelirine bağlı olarak yaşamaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türk ailesinin %38'inde aile halkının iki veya daha fazla üyesi gelir getirmekte, ancak buna karşın %62'lik bir oranda ise aile halkı bir kişinin getirdiği gelirle hayatını devam ettirmektedir.
-
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre %13'lük bir kesim düzenli olarak emekli geliri almakta, Avrupa Yaşam Kalitesi Anketi (EQLS) verilerine göre AB10 yeni üye ülkelerde bu oran %23, AB15 eski üye ülkelerde de %23 oranında gözlemlenmektedir. Türkiye'de düşük seviyedeki emekli maaşlarının, ülkede hem insan yaşam süresinin kısalmasına neden olduğu, hem de sosyal güvenlik sistemlerinin özellikle yaşlı Türk vatandaşlarını kapsayacak şekilde yaygın olmadığı sonucunu ortaya çıkardığı belirtilmiştir.
-
AB ülkelerinde çocuk yardımı normal olarak ailelere çocukla birlikte verilen bir yardım olarak nitelendirilirken, Türkiye'de doğum oranlarının yüksek olması nedeniyle bu ödemelerin tam olarak gerçekleşmediği eleştirilmiştir.
-
Türkiye'de gelir dağılımı konusuna dikkate değer derecede adaletsizliğinin yaşandığı gözlemlenmektedir. 2003 Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre %16'lık bir kesimin ayda 250 YTL'nin altında gelir elde ettiği (bu ücret 19 Mart 2007 itibariyle 134€-EURO'ya- tekabül etmektedir), %41'lik bir kesimin ayda 250-499 YTL (134-267€)arasında gelir elde ettiği, bu oranın yarısından fazlası da ayda 500YTL (268€) gelir elde ettiğini belirtmiştir. Bu oranlara zıt olarak %29'luk bir kesimin ayda 500-1000YTL (268-536€) ücret aldığı, gelir dağılımı ölçeğinin tepesini oluşturan 2000 YTL ve üzeri ücreti de sadece %3'lük bir kesimin aldığı belirlenmiştir. Bu oran ülke genelinin ortalama gelirinin dört katı üzerinde bulunmaktadır.
-
Gelir memnuniyeti konusunda Avrupa Yaşam Kalitesi Anketi (EQLS) bulgularına göre 'aldığı geliri tatmin edici bulan (10 puan)' ile 'aldığı geliri tatmin edici bulamayanlar (bir puan)' arasında bir derecelendirme yapıldığında Türkiye 5.6 puan alarak AB10 yeni üye ülkeler ve AB15 eski üye ülkelerin gerisinde kalmıştır.
-
Dünya Bankası 2002 yılı çalışmalarında Türkiye'yi 'orta derecede en yüksek gelir eşitsizliği olan ülkeler' listesinde göstermiştir. Ayrıca, düşük gelir dağılımından dolayı insanların Türkiye'de ekonomik olarak korunmaya muhtaç oldukları yönünde değerlendirme yapmıştır.
-
Ülke genelinde sosyal güvenlik çatısının (Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR ) herkesi kapsayacak şekilde geniş olmadığı, toplumun %35'inin herhangi bir sosyal güvencesinin olmadığı, toplumun büyük çoğunluğunun da SSK ve BAĞ-KUR gibi kısıtlı ve yetersiz imkanlar veren kurumların güvencesinde olduğu ve bu kurumlarla ilgili şikayetlerin (sağlık güvencesinde ve emekli maaşlarındaki kısıtlamalar) olduğu vurgulanmıştır. Türkiye'de sosyal güvenlik alanında yapılan harcamaların AB standartlarının çok altında olduğu belirtilmiştir.
-
Türkiye'de sağlık hizmetlerinin tatmin ediciliği değerlendirmesinde ortaya çıkan sonuç, AB10 yeni üye ülkelere göre iyi, AB15 eski üye ülkelere (bu ülkelerin yaşlı nüfusunun çoğunlukta olmasına rağmen) göre ise gerilerde kalmıştır. Türkiye'de sağlık hizmetlerinde karşılaşılan zorluklar (doktor ücretleri, randevuların iptal edilmesi vb) AB ülkelerinde karşılaşılan zorluklara göre oran olarak daha yüksek seviyelerdedir.
-
Avrupa standartlarına göre en düşük gelirin hayatı idame ettirmek için gerekli olan yiyecek, elektrik ve barınma ihtiyacı gibi zorunlu ihtiyaçları karşılar nitelikte olması gerektiği vurgulanmaktadır. Avrupa Yaşam Kalitesi Anketi (EQLS) verilerine göre barınma, yiyecek ve elektrik gibi zorunlu üç ihtiyacın zorlanmadan karşılanması oranı Türkiye'de %51 olarak gerçekleşirken, AB10 yeni ülkede bu oran %69, AB15 eski üye ülkelerde ise %84 olarak gerçekleşmektedir.
-
Avrupa Yaşam Kalitesi Anketi (EQLS) bulgularına göre, Türkiye'de %27'lik bir kesim almak zorunda olduğu zorunlu gereksinimlerinden sadece birini alabildiğini, %17'lik bir kesim zorunlu gereksinimlerinden sadece ikisini alabildiğini diğerlerini alamadığını, %5'lik bir kesimde zorunlu gereksinimlerini alabildiği ancak problemlerle karşılaştığı sonucu ortaya çıkmıştır. Türkiye'de 'son 12 ayda yiyecek alacak kadar yeterli parası bulunan sorusuna' %61 'evet' demiş, %39 'hayır' demiştir. Buna göre, ülke genelinde yetersiz beslenmenin bir problem olduğu ve bu oranların AB ülkeleri standartlarının çok altında olduğu değerlendirmesi yapılmıştır.
-
Barınma ve barınma yerinin fiziksel şartları (ev büyüklüğü, temizlik ve diğer sağlık şartları vb) ve çevre şartları gibi konular günlük yaşam kalitesinin belirlenmesinde önem arz etmektedir. Türk vatandaşlarının %72'si gecekondu tabir edilen evlerde yaşamakta, apartman katı ve ev sahipleri de eşit olarak ikiye ayrılmaktadır. Sonuç olarak Türkiye'de barınma olarak kullanılan evlerin fiziksel şartları AB15 eski üye ülkelerde bulunan evlere göre daha kötü durumda bulunmaktadır. Ayrıca, Türkiye'de her üç kişiden biri evlerinin büyüklüğünün yetersiz olduğunu dile getirirken aynı oran AB ülkelerinde altıda bir olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca Türkiye'de her üç kişiden biri evlerinin nem ve çürük olması gibi şikayetleri dile getirmiş, aynı şikayetler AB15 eski üye ülkelerde dokuzda bir olarak gerçekleşmiştir. Ancak, buna rağmen Türkiye'deki vatandaşların pek çoğu yaşadıkları evlerinden memnun olduklarını dile getirmişlerdir.
-
Türkiye'de toplumun büyük çoğunlu devletin sosyal tesisleri ve servisleri gibi hizmet politikalarında kendisini dışlanmış olarak görmektedir. AB ülkelerinde bu politikalara karşı memnuniyet özellikle AB15 eski üye ülkelerde ortalamanın üzerindedir.
-
Eğitim başarısında cinsiyetler arasındaki farklar sınırlı ve dar olmakla beraber, istihdamda cinsiyet farklılıkları büyüktür. Ücretli istihdamda bulunan erkeklerin sayısı kadınların beş katından fazla olup, kadınların ücretsiz aile işçisi olma olasılığı erkeklerin iki katından fazladır. Türkiye'de kadınlarda yaygın olarak görülen ücretsiz aile işçiliği (ev hanımlığı) Avrupa'nın Fransa gibi gelişmiş ülkelerinin 50 yıl önceki haline benzetilmektedir. Ayrıca, tatmin edici bir iş-yaşam dengesi kurmakta zorlandığını rapor eden çalışan kadınların sayısı erkeklerinkinden fazladır.
-
AB ülkelerinde erkek ve kadınlar arasında çok az farklılıklar bulunmakla birlikte her iki cinsiyette iş yaşamı ve sosyal yaşamın getirdikleri problemlere karşı dengeyi sağlayabilmektedir. Türkiye'de ise, Türk kadınları, evden gelen talepler ve işten gelen talepler arasında denge kurma konusunda erkeklere göre daha zorluk çekmektedir. Çalışan kadınların %75'ten fazlası en az ayda bir kez işten eve geldiklerinde ev işleri için çalışacak enerjiyi bulamadıklarını, üçte ikilik bir kesimde işten geldikten sonra işlerini yapacak zaman bulamadıklarını bildirmişlerdir.
-
Bireyleri bir araya getiren resmi olmayan ilişkilerin başında aile içerisinde gerçekleşen ilişkiler gelmektedir. Türkiye'de çok az kişi tek başına yaşamakta ve büyük çoğunluk bir şekilde ailesiyle ilişki (aileyle birlikte yaşama, yakın oturma, telefon iletişiminde olma gibi) içerisindedir. Avrupa Yaşam Kalitesi Anketi (EQLS) verilerine göre, AB15 üye ülke vatandaşlarının %25'i tek başına yaşamakta, bu oran, AB10 yeni üye ülke vatandaşlarında %14'e, Türkiye'de ise %4'e olarak belirlenmiştir.
-
Toplum içerisinde ötekilerine güvenin tesis edilmesi toplumsal barışın sağlanması bakımından önem arz etmektedir. Türk toplumunun %69'u ötekilerine karşı güvenme konusunda 'çok dikkatli olunmalı' düşüncesindedir. Bu konuda bir (hiç güvenmiyorum) ile 10 (çok güvenirim) arasında derecelendirme yapıldığında, Türk toplumunun ötekilerine güven derecesi 4.5 puan çıkmaktadır. Bu oran AB ülkelerinin gerisindedir.
-
Türkiye'de toplumsal gerilim ideolojik olmaktan ziyade ekonomik olma yönüyle dikkat çekmektedir. Bu konuda Avrupa Yaşam Kalitesi Anketi (EQLS) bulgularına göre ankete cevap veren beşte üç oranında kişi zenginlerle fakirler arasında yüksek derecede gerilimin olduğunu, ankete cevap verenlerin yarısına yakınının da yöneticilerle çalışanlar arasında gerilimin olduğunu bildirmişleridir. Bu durum AB ülkelerinde tam tersi olarak çıkmıştır. Irkçılığa ve etnik gruplara dayalı gerilimin Türkiye'de de artış içerisinde olduğu ve çıkan sonuçların oran olarak AB ülkeleriyle hemen hemen aynı olduğu, Türkiye'de Kürt grupların özerklik ve daha çok özgürlük istemelerinden dolayı bir gerilim yaşanırken, AB15 eski üye ülkelerde ise göç sonucu bu ülkelere yerleşmiş Müslüman toplumlara karşı gerilim gözlemlenmektedir. Ayrıca, Türkiye'de kadın ve erkekler, gençlerle yaşlılar arasındaki gerilim AB ülkelerindeki oranlara göre oldukça yüksek bulunmaktadır.
-
Türk vatandaşları aile yaşamlarıyla ilgili yüksek seviyede memnuniyet bildirmişlerdir. Avrupa Yaşam Kalitesi Anketi (EQLS) verilerine göre bir (tatmin edici değil) ile 10 (çok tatmin edici) derece arasında derecelendirme yapıldığında Türk vatandaşları aile yaşamları memnuniyeti çok tatmin edici anlamına gelen 7.8 derecede yer almıştır. Bu oranlar AB ülkelerinde de benzer oranlarda çıkmakla birlikte, Türkiye'de ailelerin AB ülkelerine göre daha az varlıklı olması, çocuklarına iyi eğitim koşulları sağlayamaması ve kadınların pek çoğunun çalışmaması gibi olumsuzluklara rağmen aileye olan memnuniyetin yüksek seviyede çıkması şaşırtıcı bulunmaktadır.
-
Bireyin yaşamında önemli yer tutan barınma, sağlık ve eğitim gibi pek çok konu bütün olarak değerlendirildiğinde ortaya çıkan memnuniyet toplumun geniş kapsamlı yaşam memnuniyetini vermektedir. Bu kapsamda, bir (hiç memnun değilim) ile 10 (çok memnunum) arasında bir derecelendirme yapıldığında, %15'lik bir kesimin 'hiç memnun değilim (bir puan)', %23'lük bir kesimin de 'eh işte şöyle böyle idare eder (beş puan)' anlamına gelen orta dereceli memnuniyet dikkat çekicidir. Türkiye bu değerlendirmede AB ülkelerinde gerçekleşen 'çok memnun'a yakın 7.4 puanın bir hayli gerilerinde kaldığı belirtilmiştir.
-
Cinsiyet ilişkileri değişmektedir. Yaygın olarak uygulanan doğum kontrolü toplam doğurganlık oranlarını neredeyse ikame düzeylerine indirmektedir. Daha yaşlı erkek ve kadınlar daha çok görücü usulü evlilik yapsalar da, daha genç, evli olmayan Türk erkek ve kadınları evlenecekleri eş adayını seçme özgürlüğünü istemektedir.
-
Arkadaş ve aile çevreleri Türkler için gayrı resmi sosyal koruma sağlamaktadır. Ankete katılan kişilerin onda dokuzundan fazlası hastayken başkalarından yardım alabileceğini belirtirken, beşte dördü acil durumda borç para alabileceğini söylemiştir.